Hukukta İyi Niyet İlkesi Nedir?
İyi niyet, medeni hukuk ülkelerinde öne çıkan, ancak örf ve adet hukuku ülkelerinde daha az belirgin olan ve mahkemelerin kara harf kanunundan sapmasına izin veren bir ilkedir.
Tümdengelimli yasal bir kararın sonucunu saçma olarak değerlendirirlerse değiştirme esnekliği sağlar. Dolayısıyla iyi niyet ilkesi yargıya sapma yetkisi verir. Belirsiz sayıda dava için kullanılabilir ve akla gelebilecek hemen hemen tüm yasal sonuçlara yol açabilir. Örneğin, hâkim sözleşmeyi geçersiz kılabilir, fiyatı değiştirebilir, sözleşmedeki bir maddeyi askıya alabilir veya değiştirebilir veya ihtiyati tedbir, tazminat, kârın bozulması veya işten çıkarma iddiası verebilir.
İyi niyet ilkesinin, sözleşme hukukunu zenginliğin fakir taraflar lehine yeniden dağıtılmasına yönelik bir araç haline getirmek için kullanılması durumunda, bu, taraflar için karşılıklı kazançlar yaratan sosyal bir mekanizma olarak sözleşme kavramını yok edebilir ve bu da verimlilik kayıpları açısından istenmeyen ekonomik sonuçlara yol açabilir.
İyi niyet ilkesinin dikkatlice ve isteksizce tam olarak belirlenmiş sözleşmeyi yeniden inşa etmek için kullanılması gerektiğini ve bir sözleşmenin gerçek ortamını iyi anlayan iyi bilgilendirilmiş yargıçların, kendi çıkarına sahip tarafların riski ne kadar adil bir şekilde paylaşacağını sorması gerektiğini savunuyoruz sözleşme öncesi bir durumda. Mahkemeler, iyi niyet ilkesinin bu işlevlere uygulanmasını kısıtlarsa, bu, mahkemelerin siyah harfli yasada belirtilen kuralları sıkı bir şekilde kullanması durumunda mevcut olmayacak bir esneklik sağlar. Dahası, işlem maliyetlerinden tasarruf sağlar ve bu nedenle ekonomik muhakeme ile uyumludur.
Dürüstlük kavramı; Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.” şeklindeki hükümde açık bir şekilde düzenlenmiştir. Dürüstlük; ahlaki değerlere sahip ortalama bir insandan beklenebilecek nitelikte olan davranış biçimidir. Makul olmanın ölçüsü kişiden kişiye değişebilir bu gayet normaldir fakat toplumun genel doğrularına ve ahlak kurallarına uygunluk makul olmanın genel ölçütüdür.
Bireyler nasıl ki günlük yaşantılarında dürüst insanlara itibar ediyor ise kanun koyucu da o şekilde dürüstlük kuralına büyük bir mevki atfetmiştir. Dürüstlük kuralına meşruiyet kazandıran TMK Md(2/2) ye tekrar döndüğümüzde “Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” şeklinde bir ifade yer almaktadır. Hakkın dürüstlük ve iyi niyet kurallarına aykırı bir şekilde kullanılmasına, hakkın özünü saptırmasına hakkın kötüye kullanılması denir. Bu kötüye kullanma durumu diğer bireylerin özgürlük alanına müdahale ettiği takdirde dava yolu açıktır.
Objektif iyi niyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK’nın 2. maddesi, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını Kanunun korumayacağını belirtmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hâkime özel ve istisnai hallerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme olanağını sağlamaktadır.